Reha Erdem’in Kaç Para Kaç filmi bir trajedi ürünü olarak seyirci ile beyaz perdede buluşmuştur. Film, trajedi türünün tanımına göre yaşanacak olan bir baht dönüşünün sonucunda, baht dönüşünün nelere sebebiyet vereceğini, olumsuzluğa nasıl sürükleneceğini ve bu olumsuzluğun doğurduğu akıllanma ile karakterin ölümünün nasıl olacağını, karakterin ahlaki değerlerinin çöküşü üzerinden aktarmaktadır. Trajedi türünde bir karakterin baht dönüşünde yaşadığı olay veya durum, karakteri ölümüne götüren unsurlardan birisidir. Diğer bir önemli unsur ise yaşadığı olay veya duruma vermiş olacağı tepkilerdir. Genellikle trajedi türünde karakter yaşadığı olayı veya durumu bir zaaf haline getirerek bir olgu oluşturur. Karakter oluşan olgunun sonucunda, yaşadığı olaya veya duruma kadar ki var olan durumunun tam tersi yönünde, yeni bir durum ile ölümüne neden olmaya başlayacak olaylar zincirini başlatır. Trajedi türünde karakterin ölümü fiziksel veya ruhsal olarak iki şekilde gerçekleşebilir. Filmin açılış sahnesinde görülen paranın düşüşü ve alışveriş trafiği ana karakter Selim’in yaşayacağı baht dönüşüne hizmet etmektedir. Yaşadığı baht dönüşünün etkisi ile birlikte Selim’de görülecek olan zaaf, Selim’in ahlaki değerlerinin hükmünü paranın verdiği hazzın ele geçirmesi olacaktır. Çünkü Selim’in yaşayacağı baht dönüşüne hizmet edecek olan para, film içinde bir araç olmaktan çok bir amaç olarak yer almaktadır. Selim’in görüldüğü ilk sahnede kurduğu “Para kolay kazanılmıyor.” cümlesi, paranın bir alışveriş aracından daha çok ulaşılması gereken bir amaç olduğunu ve amaca ulaşmanın kolay olmadığını desteklemektedir. Paranın, insanlar üzerinde egemenlik kurduğu bir ekonomik düzenin içerisinde film oluşturulmuştur. Filmde görülen paraların yabancı paralar olması, filmin oluşturulduğu dönemin sosyo-ekonomik yansımalarının göstergesidir.
Selim’in, eşi Ayla, kızı ve babası ile birlikte yaşadığı evi ile kendi işyeri olan gömlek dükkânı arasındaki düzenli bir yaşam akışı bulunmaktadır. Bu düzenli akışın yaratmış olduğu kader çizgisinde, Selim çalışkan esnaf, iyi eş, cömert baba gibi toplumsal etiğin oluşturduğu ahlaki değerleri taşıyan bir birey olarak aksettirilmektedir. Filmde, Selim’in ahlaki değerleri taşıyan bir karakter olduğunun göstergesi olarak, dürüstlüğü birçok kez tekrarlanmıştır. Arkadaşları Ahmet, komşuları Nihal, dükkân komşusu esnaf gibi birçok karakter Selim’in dürüstlüğü üzerine hatırlatmalarda bulunarak, ahlaki değerlerinin varlığını desteklemişlerdir.
Paranın egemen olduğu bir dünyada, Selim bir taksi içerisinde bulduğu yüklü miktarda yabancı para ile Selim’in ilk baht dönüşünü gerçekleşmiştir. Bulduğu parayı sahibine yetiştirme çabası karakterin ahlaki değerinin hala kuvvetli olduğunun göstergesidir. Fakat Selim’in ahlaki değerlerinin tutarlılığı çok uzun sürmeyecektir. Selim, toplumun ortak bakış açısı tarafından oluşturulmuş ahlaki kuralların izinden gidecek olan profilinin ilk kırılmasını yaşayarak para dolu çantayı evine götürür. Evinde para dolu çantayı saklamak amacıyla yatak odasında birçok kez yer değişikliğinde bulunur. Yer değişikliğinin sebebi, Selim’in ahlaki boyutuna ait olan dürüstlüğünün vicdan azaplarıdır. Parayı koymak için kendince bulamadığı doğru yer, Selim’in yaşadığı bu olağanüstü olayın ardından vicdanında aradığı doğru yerdir. Yaşadığı olay neticesinde, karakterin etik sorgusunun sancıları da paranın doğru yere saklama süreci ile başlamaktadır. Bilinen ve önceden yaratılmış olan ahlaki değerlere sahip birey tanımına uyan Selim, yaşadığı ilk baht dönüşü ile birlikte etik bir eylemi yaparken bireyin yaşamadığı bir duygu olan korkuyu da hissetmeye başlamıştır. Aynı zamanda bir korku ile hareket etmenin yükünü ilk burada hissetmiştir.
Selim için yıllardır, ulaşılması gereken bir amaç olarak kabul edebileceği para miktarı, bir anda Selim’in olmuştur. Selim, maç olarak kabul edilen paraya ulaşmanın kolay olmadığını sürekli belirtmesine rağmen bunun tam tersi bir koşulda amacına kolay bir şekilde ulaşmıştır. Kolay ulaşılmış bir amaç yani büyük bir miktar para Selim’in ahlaki değerlerini sarmıştır. Oysaki ilk sahnelerden biri olan park sahnesinde küçük bir miktar parayı reddetmesi, Selim’in ahlaki değerlerinin sarsılmayacağının göstergesi gibidir. Nihal’in dürüstlüğünü vurgulayan repliği de adeta Selim’in ahlaki değerlerinin sarsılmaz yapısını destekler niteliktedir. Selim, küçük bir parayı reddederek ahlaklı kabul edilebilecek birey iken büyük bir miktar parayı alarak ahlaksız kabul edilebilecek bir insana dönüşmüş müdür? Bu iki sahnenin varlığı ve bu soru izleyici de bir merak duygusu oluşturmayı hedefler. “ Paranın miktarı ahlaklı olmayı etkiler mi?” , “ Ne kadar miktar bir para insanı ahlaksız yapar?” gibi iki soru seyircinin kendi etik sorgulamasına dönmesine neden olmaktadır. Kaç Para Kaç döneminde egemenliğini sürdüren, araç olmaktan çok amaç haline gelen bir paranın birey üzerindeki ahlaki çöküşünde paranın etkisini göstermektedir. Bireyin küçük veya büyük miktardaki bir para sonucunda, var olmuş toplumsal etiğin belirlediği ahlaki değerlere veya kurallara bireyin vereceği reaksiyonu aktarmıştır. Toplum içerisindeki kimi bireyler park sahnesindeki kadınlar gibi küçük miktarlar sonucunda, kimi bireyler ise Selim’in bulmuş olduğu büyük miktarlar sonucunda bir ahlaki çöküşe uğramaktadır. Bireyin bu çöküşü gerçekleştirmesine sebep olan para miktarı tamamen bireyin amaçlamış olduğu hedefe olan uzaklığı ile ilgilidir. Hedefe ulaşım kimi zaman Selim’in yaşadığı gibi hızlı ve kolay olabilmektedir. Hızlı ve kolay ulaşılmış bir amaç, bireyde görülebilecek aynı hızdaki ahlaki çöküşe işarettir. Toplum normlarına bakmaksızın gerçekleşebilecek bu ahlaki çöküş, bireyin zaman içerisinde trajedi türünün tanımına uygun olarak ölmesine neden olabilmektedir.
Selim ulaştığı amacının bir çalıntı para olduğunu, yine para üzerinden dönen bir diyalog ile öğrenmiştir. Kaç Para Kaç, Selim’in birçok kez kendini sorgulaması için bu tip para üzerine dönen diyaloglar ve para ile ilgili görsel işaretler aracılığıyla Selim’i sıkıştırır. Takside yolculuk ettiği sırada şoförün gündemde olan bir haber hakkında bahsetmesi Selim’e, Selim’in sahip olmuş olduğu paranın asıl sahibinin haberdeki birey olduğunu düşündürtür. Haberde kendi amacına kısa ve kolay yoldan ulaşmak isteyen bir banka veznedarının bir miktar parayı çaldığı belirtilmiştir. Selim öğrendiği çalıntı para gerçeği ile yaşadığı ahlaki değerlerine ait vicdan azabı yerini daha çok korkuya bırakmıştır. Bir sahnede, Selim, ailesini tren istasyonunda yolcu ettikten sonra istasyonda bir hırsızlık olayına şahit olur. İçgüdüsel bir müdahale ile koşarak yakalama girişiminde bulunur. Bu içgüdüsel müdahale Selim’in ahlaki değerlerinin verdiği dürtü ile hareket etmesinin bir örneğidir. Fakat hırsızlara karşı müdahalesinin bir sonucu olacak olacak olan, polise teslim etme, polisi arama vb. gibi toplumsal etik bakış açısı ile gerçekleştirilebilecek herhangi bir eylemde bulunmadığı görülür. Ahlaki çöküşün ilk izlerinden birisi olarak bu sahne, Selim’in etik eylemleri gerçekleştirme konusunda artık korku duyduğunun resmi kanıtı olmuştur.
Selim’in parayı saklamak için evdeki doğru yer arayışı sonucunda bir melek figürünün düşüp kırıldığı görülmektedir. Kırılmış olan melek figürü artık her şeyin eskisi gibi aynı olmayacağının göstergesidir. Selim artık eskisi gibi ahlaklı olarak kabul edilebilecek olan bir birey olarak anılmayacaktır. Bir değişimin net ve kati göstergesi olan kırılmış figürü tamir etmek isteyen Selim iyiliğin temsili olan figürü yapıştırır. Kırılmış veya bozulmuş bir ahlak yapısının, eskisi gibi olmayacağının bir işareti olan tekrardan yapıştırılmış melek figürünün olduğu masada, Selim’in ulaşmış olduğu amacının miktarını öğrenmek istediği görülür. Gelinen ana kadar Selim paranın tam miktarına karşı bir merak duymamıştır. Duymaya başladığı merak ile paralar artık Selim’in yasak meyvesi olmuştur ve Selim bu yasak meyveyi koparmıştır. Selim paraları saymaya başladığı anda günahını başlatarak cennetten kovulmaya hak kazanmıştır. Ahlaki boyutunun kırılma noktasının ardından gelen bu eylem, Selim’in geri dönemeyeceği bir ahlaki düzen yoksunluğunun sancılı sürecini başlatmıştır.
Selim’in toptancı ile görüşmesindeki sohbette anlatılan çakmak hikâyesinde, Selim’in yaşadığı olay örgüsünün özeti niteliğindedir. Hikâyeye ve yaşanan sohbete verdiği tepki Selim’in ahlaki değerleri ile yaşadığı olaydan dolayı verdiği vicdan savaşının hala devam ettiğinin göstergesidir. Selim toplum tarafından atfedilen ahlaklı birey olgusunun yıkımının sancılarını çekmektedir. Bu yıkım sırasında yaşadığı dönüşümde, yalnızlaşmak ve ahlaki olana karşı duyduğu öfke duygusunun başlangıcı ile birlikte çırağını işten kovduğu görülmektedir. Daha sonra evine dönüş yolunda Selim’e bir arabanın hafifçe çarptığı ve gömleğinin yırtıldığı görülür. Yırtılan gömlek Selim’in ahlaki bozulmasının bir metaforu niteliğindedir. Gömlek varoluşundan bu yana tene en yakın giysi olarak kabul görmüştür. Bu yırtılışın ardından Selim’in üzerinde, Nihal’in deyimiyle “Daha fantezi bir gömlek.” görülmektedir. Fantezi olmayan bir gömlekten, fantezi olan bir gömleğe geçiş, Selim’in ahlaki değerler bakımından bir başkası oluşunun değişiminin göstergesidir.
Selim’in duyduğu korkunun yönünü ahlaki çöküşü ile birlikte farklı bir yöne ilerlemektedir. Korkusunun yön değişimi ile birlikte Selim, artık amacına ulaşmış birisi gibi korkular duymaya başlamıştır. Parayı kaybetme ve paranın sahte olması gibi korkular Selim’de peyda olmuştur. Paranın sahte olmasına dair bir müşterisinin uyarısı ve dükkânına yapılan soygunda parayı gizlemeye çalışması, korkusunun yönünün değiştiğinin göstergeleri olarak filmde yer almaktadır. Yaşadıklarının ardından, Selim’in amacının verdiği korku ile amacına nasıl ulaştığının korkusu artık birleşmiştir.
Selim’in toplumun etik bakış açısından uzak, ahlaksız adama dönüşünün kanıtlarından olan yalan ve yalan söylemenin Selim için bir çözüm olarak oluştuğu nokta, soygun sahnesinin devamında gerçekleşmiştir. Esnaf komşusuna dükkânını soyanın kovduğu çırağı olduğunu söyleyerek Selim, kendi için bir çözüm yolu oluşturmuştur. Kendi amacının varlığını korumaya almak için bulduğu bu çözümün oluşturduğu atmosferde, esnaf komşu dürüstlüğünü Selim’e hatırlatır. Hatırlatmanın ardından gelen sahnede Selim’in bir kasa kiraladığı görülmektedir. Selim bu hamlesi ile yıkılmaya yüz tutmuş ahlakının korkularını değil, amacının verdiği cazibenin yaratmış olduğu korkuları güvence altına almıştır. Ezan sesi ile birlikte duyulan sahne ise Selim’in hala yaşanan yıkımın sancılarını çektiğinin göstergesi niteliğindedir. Bir camii avlusunda bir ağaca başını dayamış olarak Selim görülmektedir. Başlamış olan bir ahlaki çöküşün din ile kurulan bağlantısı, insanın etik süzgecinden geçirdiği vicdanının, dini bakımdan günah ilişkisini destekler. Selim’in bir vicdani arınma ayini gerçekleştirmek istediği etkisi yaratan sahnenin devamında, yanına gelen kediyi tekmelediği görülür. Bu yaşanan olay, artık Selim’in ahlaki değerlere uzak bir birey olduğunun tekrardan göstermiştir.
Selim’in amacının verdiği korkulardan birisini kasaya koyması ile rahatlatmışken bir diğerini de parayı bozdurması ile güvene alır. Selim parayı bozdurduğu sırada, paranın sahte olmadığını öğrenerek bir diğer korkusunu üstünden atmıştır. Bu üstünden atışın ve amacına ulaşmış olmanın vermiş olduğu rahatlık ile Selim kendi oluşumuna aykırı eylemler göstermeye başlamıştır. Eşi Ayla’ya almış olduğu hediye, yemek sofrasındaki ev alma fikri, bulaşık makinesi alma fikri gibi söylemler Selim’in adeta fıtratına aykırı kurduğu fikirlerdir. Fikirler, Selim’in ahlaklı yapısına hâkim olan eşi Ayla’nın da dikkatini çekerek diyaloglarına yansımasına sebebiyet vermiştir. Selim’in adeta diline pelesenk olmuş “Para kolay kazanılmıyor.” cümlesini Ayla, eşine karşı sanki yaşanan durumu hissedermişçesine söyler. Ayla’nın bu uyarısı artık çok geçtir. Selim kendisi için amaç olarak hedeflediği para miktarına ulaşmış, o parayı kabul etmiş ve ahlaki çöküşünü gerçekleştirmeye başlamıştır.
Selim’in yemek yediği restoranı değiştirerek daha lüks bir restoranda yemek yediği sahnede garsondan bir tatlı istemektedir. İstenilen tatlı, Selim’in filmin o anına kadar evine sürekli götürdüğünü gördüğümüz tatlıdır. Selim’in tatlıyı istemesi, hala etik süzgecini ve vicdan azaplarını sorguladığının bir göstergesidir. Selim’in bu vicdani yoklamalarına rağmen ahlak düzenindeki çöküşünü desteler nitelikti fikir beyanları görülmektedir. Selim’in dükkânına ilk zamanlarda uğrayan arkadaşı Ahmet’in yaptığı iş konusundaki fikirleri, ahlaklı bir birey olarak adlandırılabilecek olan bir bireyin temennileridir. Zira Ahmet’in yapmak istediği veya yapıyor olduğu işin toplumsal etiğe uygun olmadığı yansımaktadır. Amacına ulaşmış olarak var olan yeni Selim ise Ahmet’in işi hakkındaki destekleyici bir fikir beyanında bulunmuştur. Selim’in amacının, yani paranın varlığını kabul etmeden önceki ve sonraki iki fikir beyanı, ahlaki çöküşünün gerçekleşişinin somut bir delili olarak filmde yer almaktadır. Arkadaşları ile birlikte gerçekleştirdikleri akşam yemeği sahnesinde, Ahmet’in “Kefenin cebi yok ki.” repliği üzerine Selim’in bunu onayladığı görülmektedir. Bu olay amaç olarak kabul edilmiş olan paranın var olduğu bir dünyada ahlaki değerin ömrünün uzunluğu hakkında bilgi vermektir. Selim’in Ahmet ile olan ilişkisindeki işi hakkındaki destekler nitelikte olan fikir beyanları, Ahmet’in düşüncelerini onaylaması sonunda eyleme geçerek Ahmet’in işine yardım etmekle sonuçlanır. Selim’in ahlaklı birey olarak kabul edilebilecek tanımdan, ahlaksız kabul edilebilecek tanıma doğru gidişatı Ahmet’in işine vermiş olan tepkilerinin değişimi ile özetlenebilir.
Selim vapurda yolculuk ettiği bir sahnede, kendi amacına ulaşmak için parayı çalan veznedarı ve dükkânını soyan genç bireyi görür. Aralarında başlayan bir kovalamaca, karakterlerin kaçışlarının asıl sebeplerini bilmeden sadece korkunun yaratmış olduğu bir içgüdü ile hareket etmeleridir. Bu sırada gerçekleşen, başlangıçta vapurda hırsızlık olayı sanılan bir cüzdanın kaybolması olayı, aralarında yaşanmış ilişkinin bir özeti niteliğindedir. Üç karakter de hayatlarındaki amaçlarına ulaşmak için yaşadıkları ahlaki çöküşler ile birbirine benzemektedirler. Birbirlerinden kaçışlarından saklanmalarına kadar eylemsel olarak benzerlikleri ahlaki çöküşü yaşamış olan her bir bireyin etik olmayan bir davranışın sonucunda aynı reaksiyonları verdiğinin göstergesidir.
Selim’in amacına ulaşmış olmanın ve onu kaybetmenin verdiği korkuyu güvende tutma yöntemlerinden yalan söyleme içgüdüsü, ahlaki dönüşümünün ilerleyen safhalarında bireye ve çevreye zarar vermeye başlamıştır. Toptancı ile görüşmesindeki yaşanan diyalogda amaç olmuş olan paraya ulaşma sırasında bir bireye zarar verilip verilmeyeceği tartışılmıştır. Tartışmadan Selim hala sahip olduğu ahlaki değerin yaratmış olduğu vicdanın sesini kulak vererek kaçmıştır. Selim’in ahlaki çöküşünde en çok zarar gördüğü nokta vicdanı yönündedir.
Selim’in amacını güvene alma duygusu ile söylediği yalan ve vicdan azabının doruk noktası, hırsız sandığı eski çırağının esnaf komşusu tarafından yakalanıp polise teslim edilmesiyle kesişmiştir. Selim, ahlaki değeri çökmüş bir birey olarak amacını koruma konusunda söylediği yalan ile vicdanı azabını doruk noktasında sonlandırarak ahlaklı birey kavramını ardında bırakmıştır. Selim toplumsal etiğin oluşturmuş olduğu öğretilmiş bir vicdani arınma ayini yerine artık ahlaki değerleri çökmüş bir bireyin vicdani arınma ayinini gerçekleştirmek amacıyla toplumsal etiğin ‘‘tu kaka’’ olarak tanımlayabileceği bir mekânda paranın egemenliğinde ahlaksızca kabul edilebilecek bir vicdani arınma gerçekleştirmiştir. Ahlaki çöküşünün ahlaksızca vicdani rahatlamalarını gerçekleştirmek amacıyla Selim’in eşi ve kızı ile gittiği tatil sekansında paranın döneme ait hükmünün örnekleri görülmektedir. Yol boyunca uğradıkları benzinlikteki çalışanın, koyun satıcısının ve özellikle göl kenarındaki horoz yetiştiricisinin diyalogları Kaç Para Kaç filminin dönemin hâkimi olduğunun güçlü kanıtlarıdır. Selim’e sürekli kolaylıkla elde ettiği amacı hatırlatan film Selim’e son kez vicdanı bir sorgulama yaşatır. Gazetede amacını aldığı veznedarın intihar ederek öldüğü haberini okuması, yaşadığı vicdani sorgulamanın ahlaki değerlerini hatırlatır. Yaşamakta olduğu vicdani rahatsızlıktan kaynaklı şiddetle birlikte ailesinin önünde küçük bir köpeği ezer. Kızından özür dileyerek toplumsal etiğin bakış açısına uyan vicdan rahatlaması ahlaklı olan Selim’in son vicdan azaplarındandır. Vicdani arınma ayinlerini ahlaki değerler boyutunda gerçekleştiren ve para yani amacı ile gerçekleştiren Selim ahlak çöküşünün ortasındadır. Ortasında olduğu bu çöküşte, önce hırsız olarak yaftaladığı eski çırağının vicdan muhasebesini onu hapisten çıkartıp, para vererek gerçekleştirir. Selim’in “ Para her yarayı kapatır.” repliği yeni parasal vicdani arınma ayinlerinin bir göstergesi niteliğindedir. Daha sonra Selim ahlaki yapısının toplumsal etiğe uygun olan vicdan arındırma ayini adına, amacına nasıl ulaştığını eski çırağına “ Soygundan senin payına düşen bu.” repliği ile aktarır.
Selim amacını, yani kolay yoldan ulaşmış olduğu parasını koruma konusunda, doğru yeri bulamaması ve bundan dolayı oluşan kasadaki parayı harcama ile harmanlanmış saklama duygusuyla sıkça ziyaret etmektedir. Ziyaretlerin sonuncusunda yüklü bir miktar parayı nereye koyacağını bilemeden gömleğinin, ceketinin ve pantolonunun ceplerine sıkıştırır. Hızlıca dükkânına döner ve sonrasında tek banknot paranın yere düştüğünü görür. Bu sırada gelen bir müşteriden amacını koruma ve saklama duygusu ile parayı yutar. Selim gerçekleştirdiği bu eylem ile kader çizgisindeki ikinci evirilmeyi gerçekleştirmiştir. Selim artık toplumsal etiğin tanımında ahlaki değerlere uymayan ahlaksız birey olmuştur. Ahlaklı olarak yaşadığı sonra çöküşünün onu sarması ile birlikte artık vicdan arındırma ayinlerinin para ile sağlanabileceğini düşünmektedir. Selim’in sahip olduğu para, ahlaki çöküşe sebep olmaktan çok daha ileri giderek Selim’in ahlakı olmuştur. Para ile ahlakın varlığının aynı vicdan arındırma ayinlerine sebep olacağı düşünmektedir. Selim yaşadığı, ikinci baht dönüşünden sonra vicdani arınma ayinlerinin tümünü, ulaştığı parayı korumak olan ahlaksız bir birey olarak gerçekleştirecektir. Çırağı ile yaşadığı vicdani rahatlama ayininin tam tersine karısına paranın lotodan çıktığını söyler. Karısına söylemiş olduğu bu yalan Selim’in hem çökmüş olan ahlaki değerlerinden uzak bir vicdani arınma ayini hem de amacı olan parayı koruma niteliği taşımaktadır.
Kaç Para Kaç filminin baş karakteri olan Selim bulunduğu kader çizgisinde yaşadığı iki baht dönüşü ile düzeninin giderek olumsuzlaşması ahlaki değerlerinin çöküşü ile görülmüştür. Çalışkan esnaf, iyi eş, cömert baba gibi toplumsal etiğin oluşturduğu ahlaklı bir bireyken tembel, açgözlü, öfkeli ahlaksız bir bireye dönüşmüştür. Selim’in yaşadığı baht dönüşleri, Selim’i olumsuzluğa sürükleyerek, hem fiziksel hem de ruhsal ölümüne götürmüştür. Filminde Selim’in Nihal ile olan birleşmesi sırasında gerçekleşen ölümü, ruhsal ölümün göstergesi iken hızlı bir şekilde balkondan düşmesi fiziksel ölümünün göstergesidir. Selim iki farklı yaşadığı baht dönüşünün sonucunda iki farklı şekilde ölüme ulaşarak akıllanmıştır. Ruhsal ölümünün gerçekleştirdiği akıllanma onu fiziksel ölümüne itmiştir. Çok kısa bir sürede ulaştığı para gibi, çok kısa bir sürede de ahlaki değerlerinin tekrardan elde edemeyeceğini düşünerek intihar etmiştir ve fiziksel ölümünü gerçekleştirmiştir. İntihar ederek gerçekleştirmiş olduğu fiziksel ölümünün sonucunda, akıllanmanın bu şekilde gerçekleşeceğinin ipucu Selim’in ahlaklı birey olarak kabul gördüğü bir dönemdeki anısı ile önceki sahnelerde aktarılmıştır. Arkadaşları ile gerçekleştirmiş oldukları yemek sahnesinde, arkadaşının anlattığı olayda Selim’in “Kendim düştüm.” cümlesini kurmuş olması ipucunun film içindeki yeridir. Selim’in ahlaki çöküşünün ardındaki olumsuzluktan akıllanmasının yine kendi kendine olacağının göstergesi olan bu ipucu intihara işaret eden bir noktadır.
Ahlak çöküşünü ve egemenliği ele geçirmiş olan paranın bu çöküşe sebep olduğunu Kaç Para Kaç filmi, dönemin oluşturduğu atmosferi de beraberinde taşıyarak, toplumun ve sosyal bireyin oluşturduğu davranışlar ile yansıtmaktadır. Yaşanmış olan çöküş bir döngüdür. Film ilk ve son sahnesindeki paranın dönüşümü bu döngünün kanıtıdır. Dönem içerisinde var olabilecek herhangi bir bireyin cinsiyet, dil, din vb. toplumsal normlarına bakmaksızın bu döngüye dâhil olabileceğini ve bu dâhil olmanın sonunda yaşanabilecek bir ahlaki çöküşün varlığını göstermektedir.